Burhan akdağ Covid-19 yakalanışını, tedvai sürecini yazdı...

COVİD-19’LA NASIL TANIŞTIM?

Sağlık Bakanlığı’ndan 18 Eylül Cuma günü saat 13.28’de aldığım mesaj ile korona virüs testimin POZİTİF çıktığını öğrendim. O kadar kontrol, sürekli maske, kalabalık yerlerden kendimi soyutlamışken, özellikle mesafeye azami özen gösterirken virüsle tanışmak beni çok şaşırtmıştı. Üstelik hep bahsedilen semptomların hiçbirini yaşamıyordum. Ben yılda bir sefer geçirdiğim gribi bu sene biraz erken oldum diye tahmin ediyordum.

Burnum akıyordu, nezle olmuştum; bu yüzden de bol bol tuvalet kâğıdı ve kâğıt peçete kullanıyordum ancak ateş, öksürük, baş ağrısı, boğaz ağrısı, koku kaybı ve tat kaybı gibi genel belirtilerin hiç birini yaşamıyordum. Bu belirtileri yaşamıyor olmam Covid-19 olmadığıma dair güvenimi daha da kuvvetli tutuyordu… Baldızım Neslihan, koku ve tat kaybının azaldığını hissedince hastaneye gitmiş Covid-19 testi yaptırmıştı. Testi pozitif çıkınca sürekli görüşme halinde olduğumuz için ben, eşim Aysun ve kayınvalidem Aysel Hanımın da her ihtimale karşı test yaptırmamız gerekiyordu. 17 Eylül’de Sağlık Bakanlığı’ndan bir ekip eve geldi. Bana, Aysun’a ve Aysel Hanıma test yaptılar. Kendinden çok çevremdeki dostlarımı düşündüğüm için böyle bir testi mutlaka yaptırmam gerektiğini biliyordum. Kendimi iyi hissettiğim için rutin işlerime yine maske ve sosyal mesafe çerçevesinde devam ettim.

İyi ki testi yaptırmışım. Ben kendimi grip zannedip testi yaptırmasaydım belki de onlarca kişiye bu virüsü bulaştıracaktım; benim bulaştırdığım kişiler de yüzlerce kişiye Covid-19’u bulaştıracaktı. Aslında şu an sokakta benim gibi belirtileri yaşamadığı için grip olduğunu düşünen yüzlerce belki de binlerce kişi her şeyden habersiz Covid 19 mikrobunu yayıyorlar, farkında değiller. Son birkaç gün içinde yakın temasta olduğum 5-6 arkadaşımı aradım, durumu anlattım hemen test yaptırmalarını istedim. Özellikle bir arkadaşım İzmir’e gitmişti. En çok çekindiğim oydu. Kendisini İzmir’e yolcu ederken bir süre çay içip sohbet etmiştik. Çok şükür kimsede bir şey çıkmadı.

Test yapıldıktan bir gün sonra telefonuma Sağlık Bakanlığı’ndan gelen benim ve Aysun’un test sonuçlarının pozitif, Aysel Hanımın negatif olduğu mesajı hepimizde şok etkisi yarattı. Önemli bir görüşmeye gidiyordum, hemen Covid-19 testimin yapıldığı eve geri döndüm. Aysel Hanımın durumu hiç iyi değildi, buna rağmen negatif çıkmasına çok şaşırmıştık. Sağlık ekibini beklemeye başladık. Bir süre sonra sağlık ekibi geldi, neler yapmamız gerektiğini anlattılar. En önemlisi ise bir hastaneye gitmemiz gerektiğini söylemeleriydi…

Oturdum düşündüm ne yapmalıyım diye… Aklıma önce gazeteci arkadaşım Ali Eyüboğlu geldi, hemen kendisini aradım. Bir süre önce Ali ve eşi Ayla, Covid-19’a yakalanmış ve tedavi görmüşlerdi. Üstelik Ali de benim gibi şeker hastasıydı. Ben birkaç yıl önce by-pass ameliyatı da olmuştum. Bu Covid-19 mikrobunun benim gibi kronik rahatsızlığı olanları çok sevdiğini başta Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu her fırsatta anlatıyordu… Aysun da diyabet ve kalp rahatsızlıklarım nedeniyle Covid-19’a yakalanmamam gerektiğini her fırsatta söylüyor, aldığım önlemleri her fırsatta kendisi de denetliyordu. Bu arada Sağlık Bakanı, Covid-19 konusunda, “Her pozitif çıkan, hasta değil” diyerek bombayı bir anda patlamıştı. Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu’na güvenmediğimi haftalar önce bir yazımda dile getirmiştim…

Ali Eyüboğlu panik yapmamamı, bu süreçte neler yaşadığını, benim de neler yaşayabileceğimi ve bu arada neler yapmam gerektiğini uzun uzun anlattı. Kulağım telefonda Ali’yi dinliyordu ama beynimin Ali ile hiç alakası yoktu. Bu mikrobu nereden kapmış olabilirdik; düşünüyor, düşünüyor işin içinden çıkamıyordum. Ve nasıl kurtulacaktık daha doğrusu kurtulabilecek miydik?

Ali ile o sohbetim sanki beni biraz rahatlattı gibi. Ancak kafamdaki soru işaretleri her geçen dakika daha da büyüyordu. İster istemez evde bir panik havası esmeye başlamıştı. Ertesi sabah Fatih Sultan Mehmet Hastanesi’ne gittik. Kan tahlili yapıldı, akciğer tomografilerimiz çekildi. Covid-19 teşhisi bu kez üçümüze birden kondu. Bu süreçte Aysel Hanım da Covid-19’a yakalanmıştı.

Demek ki yapılan testler de yanlış çıkabiliyormuş. Diyabetim, by-pass ameliyatlı olmam ve karaciğer yağlanması yüzünden beni hastaneye yatırmak istediler ama tedavime evde devam etmek istediğimi bastıra bastıra söyledim…

Benim kararlı tutumu görünce, bize birer kutu Favimol 200 mg sıtma ilacı verip eve gönderdiler. Hastaneden verilen Favimol ilaçtan ilk gün sabah 8, akşam 8 tane içtikten sonra 4 gün sabah-akşam üçer adet içtim… Bu ilaçlar 4-5 günde bitti. Bu sıtma ilacını neden içtiğimi hala anlayabilmiş değilim. Özellikle ilacın prospektüsünde yazan yan etkileri okuduktan sonra her an ölebileceğime kanaat getirdim. Belki Covid-19’dan değil ama bu Favimol ilacının yan etkileri beni öldürecekti. Ne yalan söyleyeyim bu ilacı aldıktan sonra kendimi daha kötü hissetmeye başladım. Aysel Hanımın da benden farkı yoktu. Aysun, içimizde en iyimizdi. Aysun koku-tat alma duyularını kısmen kaybetmiş olmasına rağmen evde ayakta olan tek kişiydi.

Küçükyalı Altıntepe’de olduğum için, Maltepe Kaymakamlığı, Maltepe İlçe Sağlık, Altıntepe Mahalle Muhtarı ilk iki gün bizi teker teker çok sık aradılar. Zaman zaman beni arayanlar arasına Ataşehir Kaymakamlığı ve İlçe Sağlık Müdürlüğü, Esatpaşa Mahalle Muhtarı ve Büyükçekmece İlçe Sağlık Müdürlüğü de katıldı. Aslında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan çok telefon bekledim, “Testin pozitif çıkmış ama sen hasta sayılmazsın” demesini… Güya pozitif çıkmama rağmen hasta değildim ama 10 gün evde kalmalıydım. Nasıl hastalıksa sanki “Doğan görünümlü Şahin”.

Bu arada rahatsızlığımı duyan arkadaşlarım bana bir şekilde ulaşarak üzüntülerini ve geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Evdeki karantinanın ilk iki günü böyle geçti. Üçüncü gün inanılmaz bir halsizlik başladı, ben ve Aysel Hanım başımızı yastıktan kaldıramıyorduk. Bu, hastaneden verdikleri aslında sıtma için kullanılan Favimol ilacının yan etkisiydi. Bütün gün yataktan kalkamıyor ama uyuyamıyordum da… Düşünmekten başka yapacak hiçbir işim yoktu. Bol bol düşündüm durdum. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar çok düşündüğümü hatırlamıyorum. Özellikle en kötü senaryoları düşünüp ona göre plan programlarımı yapmaya, notlarımı almaya çalışıyordum. İnsanları nasıl bilinçlendiririm diye düşündüm durdum. Kafamda bu senaryolar ile uğraşırken gelen bir telefonun birçok şeyi değiştireceğimi tahmin bile edemezdim…

Arayan gazeteci arkadaşım Orhan Can’dı. Bir şey sormak istemiş o yüzden aramış. Sesimin kötü olduğunu fark edince, “Ne oldu?” dedi. Covid-19 testimin pozitif çıktığını öğrenince çok şaşırdı. “Hiç merak etme iki günde ayağa kalkacaksın” dedi. “Hemen İsmail Er’i ara, ona sor” dedi. İsmail, Hürriyet Gazetesi’nin Beşiktaş muhabiri. İsmail’i aradım durumu anlattım, kendisinin neler yaşadığını ve kullandığı ilaçları anlattı. “Sıkıntı yapma, iki günde rahatlarsın” dedi. Ben en kötü senaryoları düşünerek planlar, programlar yaparken Covid-19 geçirmiş olan İsmail Er, “İki günde ayağa kalkarsın” deyince kafam bir kez daha karıştı…

İsmail telefonu kapattır kapatmaz, tanımadığım bir numaradan arandım, hemen telefonu açtım.

“Burhan ağbicim ben Kaptan Mustafa Can. Biraz evvel Orhan Can ile konuştum. Bana hemen adresini gönderirsen sana birkaç tane takviye edici, bağışıklık güçlendiren ürünler göndereceğim” dedi. Bir saat sonra zil çaldı, elinde poşetler olan bir bey geldi, ürünleri bıraktı gitti…

Poşette CARMED’in Carvacrol içeren ve takviye edici gıda olan VACROL-M, VACROL 500 mg, S-MIX, VACROL ve Omeva-3 gibi ürünleri vardı.

Bu takviye ürünlerini nasıl kullanacağımı Mustafa Can Kaptan’dan hemen öğrendikten sonra evde hepimiz kullanmaya başladık. Kullanırken de bir yandan Google’dan araştırma yapıyordum. Bu ürünler çok popüler alışveriş sitelerinde ve eczanelerde satıştaydı. Özellikle Mustafa Can Kaptan’ın ağzımda çiğnememi söylediği Vacrol 500 mg ve Vacrol-m ürünlerinin tadını hiç sevmedim. Ancak birkaç kullanımdan sonra alıştım. Şu günlerde sabah akşam leblebi gibi çiğniyorum. Vacrol damlayı kaynar suda karıştırarak buğusunu burnumdan ciğerlerime çekmem gerekiyormuş. Aynen dedikleri gibi yaptım, iki damladan çıkan buğuyu ciğerlerime çektiğim gibi bir anda gökyüzündeki yıldızları saymaya başladım. Nasıl keskin bir buğu… Ciğerlerime ilk çekişimde dakikalarca öksürdüm. Arkasından bir kez daha, bir kez daha ciğerlerime çektim. Hem ciğerlerime çekiyor hem de öksüre öksüre bir hal oluyordum. Bir süre sonra alıştığımı hissettim. Bunu gün içinde 4-5 kez yapmam gerektiği söylenmişti. Fırsat buldukça yaptım

Mustafa Kaptan’ın söylediğine göre birkaç gün içinde hiçbir şeyim kalmayacaktı. Dediği gibi de oldu. Her geçen saat kendimi biraz daha iyi hissediyor, biraz daha rahatlıyordum. Kafamı yastıktan kaldıramadığım uzun saatler geride kalmıştı. Gayet iştahlı bir adam olan ben yemek yemeyi bile düşünmezken bir anda yeniden iştahım açılmış,10 gün önceki havamı bulmuştum. Hastalığımın 5’inci gününde kendime gelmiştim. Arada İlçe Sağlık Müdürlüğü ve Aile Hekimliği tarafından arayan sağlık personeline, durumum ile ilgili bilgi veriyordum. Ben hala Sağlık Bakanı tarafından aranmayı bekliyor, hasta olmadığımı onun ağzından da duymak istiyordum. Durumumu bilse, aldığım takviyelerle 4 günde ayağa kalkığımı öğrense eminim basın toplantısına beni de çıkarırdı. Yataktan kafamı kaldıramayan ben, iki gün sonra ayaklanmıştım. Evde hiçbir şey yapmadan oturmak, televizyonlarda garip garip yapımları izlemek hiç bana göre değildi. Hastalık endişesinin yerini bu kez de karantina sıkıntısı almıştı. Üzüldüğüm bir nokta da; Kaymakamından, Muhtarına, İlçe Sağlık Müdürlüğünden, Aile Hekimliğine kadar bütün birimlerin Covid-19’lu olduğumuzu bilmelerine rağmen, “Ne yapıyorsunuz, bir şeye ihtiyacınız var mı, ekmek nasıl alıyorsunuz, yemeğinizi nasıl hazırlıyorsunuz?” diye sormamalarıydı. On dört gün evden çıkmamamı tembihliyorlar, ama ihtiyaçlarımı nasıl karşılayacağım konusunda hiç kimse yardım girişiminde bulunmuyordu.

Bu arada Mustafa Can Kaptan ve yakın arkadaşı Dâhiliye Uzmanı Dr. Müslüm Sağır, sık sık beni arayarak durumumu soruyor, gelişmeleri onlar da merak ediyordu.

Bir gece babam beni aradı, kendisini kötü hissettiğini ve 112’yi arayıp ambulans çağırdığını ve hastaneye gittiğini söyledi. Şaşırdım, şaşkınlığım ertesi gün babamın testinin pozitif çıkmasıyla bir kat daha arttı. 86 yaşındaki babam da Covid-19 olmuştu. Zaten kalp yetmezliği var, ciğerlerinde, böbreklerinde bir ton sıkıntı bulunuyor. Yetmezmiş gibi şimdide Covid-19 kapmıştı. Hemen Mustafa Can Kaptan’ı aradım, durumu anlattım. Sağ olsun hemen ilaçları babama ulaştırdı, babam da hemen kullanmaya başladı. Babamda kuru öksürük, balgam, ateş, üşüme ve titreme bunların hepsi vardı. Üstelik evde tek başınaydı.

86 yaşındaki babam tek başına Covid-19 ile nasıl mücadele edecekti? Ataşehir Belediyesi sağ olsun, hafta içi her gün kendisine yemek getirdi. Ben de sık sık telefon ederek, bazen arkadaşlarımı göndererek moralini üst düzeyde tutmaya çalıştım. Başarılı oldum sanıyorum, babam da bu yüzyılın lanet hastalığı Covid-19’u 86 yaşına rağmen kazasız belasız atlattı.

On dört günlük karantina süremiz bittikten sonra, Mustafa Can Kaptan bir sürpriz yaparak, ben, Aysun ve annesini; Ağva’da sahibi olduğu Castle Nolana adlı butik oteline davet etti. Üç gün doğa ile baş başa zaman geçirdik. Uzun yürüyüşler yaptık, ata bindik, motor safari macerası yaşadık, kısacası bol bol oksijen yüklemesiyle kendimize geldik. Bu arada Mustafa Can Kaptan’ın verdiği takviye edici gıda ürünlerini kullanmaya devam ettik. Halen dahi kullanmaya devam ediyorum…

Evet, ailece Covid-19 illeti ile tanıştık ve atlattık. Ne yazık ki herkes bizim gibi şanslı olamayabilir. Birçok sağlık personelinin, binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği, binlerce kişinin hastanelerde sağlığına kavuşmak için mücadele ettiğini düşündükçe çok üzülüyorum.

Bana göre ülkeyi yönetenler bu hastalık ile mücadelede sınıfta kaldılar. Öyle ki 1 liralık maskeleri dağıtamadılar, önce satışını yasakladılar, bir süre sonra satışına müsaade ettiler. Üstelik uluslararası piyasada maske ticaretine aracılık yaptılar…

Ben kendimi grip sanıyordum. Adım kadar eminim ki kendini grip sanan ancak Covid-19 mikrobu taşıyan on binlerce kişi sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Pimi çekilmiş el bombası gibi dolaşan bu kişiler yüzünden bu Covid-19 illetinden kurtulabileceğimize hiç ihtimal vermiyorum. Ama siz yine de sosyal mesafe, maske ve temizlik üçlüsünden vaz geçmeyin. Kendinizi düşünmüyorsanız, ailenizi annenizi, babanızı çocuklarınızı düşünün.

Bu hastalık göz ardı edilmeye gelmiyor…

Editör: TE Bilişim