Uzun zamandır hakkında konuşulan Bergen filmini izledim ve söz verdiğim gibi yorumumu yazıyorum.

Sosyal medyadan beni takip edenler beklentimin büyük olduğunu biliyorlar, evet büyük bir beklenti içindeydim. Filmin gala görüntüleri ne kadar hoşuma gitmese de aynı beklenti ile gidip izledim. O konuya da değineceğim.
Her zaman olduğu gibi önce filmin künyesine bakalım. Yönetmenler Caner Alper , Mehmet Binay. Senaristler Yıldız Bayazıt , Sema Kaygusuz. Yapımcılar Mine Şengöz , Cengiz Keten.
Filmin proje aşamasında başrol oyuncusu kim olacak bekleyişi vardı hatırlarsanız. Serenay Sarıkaya muhtemel isimlerden biriydi ama bana göre böyle bir rol için uygun değildi. Sarıkaya’yı dram sahnelere çok yakıştırmıyorum, bu da benim şahsi fikrim.  Sonuçta Farah Zeynep Abdullah ile anlaşıldı ve çekimlere başlandı. Erdal Beşikçioğu, Nergis Öztürk, Tilbe Saran ve kıymetli başka oyuncular da kadrodaydı.
Bergen’in hayatı evet büyük dram. Hayattan koparıldığı günden bugüne 33 yıl geçmiş olmasına rağmen bu ismi bilmeyen yok. Durum böyle olunca olunca filmin hakkını vermek de büyük meziyet, büyük sorumluluk. Bana göre ekip bunu başarmış. Büyük beklenti ile izlediğim filmden çıkarken doymuş olarak çıktım, hazmetmek biraz zaman aldı. 
Farah Zeynep Abdullah’ın iyi bir seçim olduğunu görmüş oldum, muhteşem bir performans sergiledi. Üniversite öğrencisi Bergen’i oynarken de, darp edilirken de, acı çekerken de, mutlu olurken de sahiciydi. 
Kezzap sahnesini ve öldürülme sahnesini göstere göstere çekmemelerini çok takdir ettim. Oysa ki bu sahneler joker sahnelerdir ve yönetmenler tarafından tercih edilir. 
Filmde fiziki detaylar çok başarılı olmuş. Bergen’in gözünü kaybettiği dönem sonrası ilk sahneye çıkışında salonun yarısı dağıldı bana göre, ağlayanların seslerini duydum. Çünkü Bergen’in o tanıdığımız görüntüsü birebir karşımızdaydı. Sarı saçlarındaki o kabarık, kıvırcık detaylar bile birebir yapılmıştı. Makyajlar zaten tartışmaya kapalı. Suzan Kardeş hüneri…
Filmde TRT’nin Bergen ile yapmış olduğu, sahne sonrası röportajının da bir köşede görünmesi harika bir detaydı.
Oryantal Nadire karakterini canlandıran Nergis Öztürk’ü ayrı alkışladım. Bir insan her rolü nasıl bu kadar başarılı oynayabilir? 
Bazı platformlarda, katilin çıkıp konuşması konusuna gelelim. “Yine olsa yine yaparım, pişman değilim” demesi çok sağlıklı bir ruh hali değil. Söylediklerinin gerçek olduğunu kabul edelim. O boşanmak istedi, Bergen yalvardı diye düşünelim ki iddiası bu. Seni defalarca aldatmış bir kadını defalarca affedip bir araya gelmek de sağlıklı bir ruh hali değil. Hele 4 erkek çocuğuna istismar suçundan ceza evine girmiş birinin haklı mı haksız mı tartışması da hiç normal bir durum değil. Geçelim…
Bir de MahsunKırmızıgül’ün oyuncunun kendi sesi ile okumasına eleştiri geldi biliyorsunuz. Özcan Deniz, Kırmızıgül’e katılmadığını belirtti. Ben de katılmıyorum, doğru olan yapılmış.
Yönetmenlere küçük bir notum olacak: Arasaydınız bence bilyesiz kapağı olan bir rakı şişesi bulabilirdiniz. O yıllarda rakı şişelerinde bilye yoktu, çok sonra yapıldı. 
Şarkıcının Acıların Kadını isimli şarkısını filmde duyamadık. Şarkı sahipleri ile anlaşma mı sağlanmadı acaba? Böyle belirleyici bir şarkının dahil edilmemiş olması ilgimi çekti.
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve bugüne özel film gösterimi kadınlar için öğrenci bileti ederinde satılacak, bilginiz olsun.
Kısaca gala gösteriminden de bahsedeyim. Proje ile ilgili hoşuma gitmeyen iki vakadan birisi basın gösteriminin sabahın erken saatinde olmasıydı. Yastığımızı alıp geceden gitmemiz gerekecekti. İkincisi ise gala gösterimindeki görüntüler oldu. Manevi anlamda yükü olan bu projenin galasına taşlı tuşlu gelen bir başrol oyuncusu ve Erik Dalı oynanması pek şık görünmedi bana göre.
Yazımın sonunda altını çizerek söylüyorum; Bergen filmini çok başarılı buldum. Bir fırsat bulup tekrar gidip izleyeceğim. 
Sağlıcakla